Bu
sene 9. Açık Radyo Şenliği’nde tema, “Nesiller boyu Açık Radyo” idi. Buna uygun
olarak her konuk; eşi / kızı, oğlu / annesi, babası / dedesi, ninesi / amcası,
halası, dayısı, teyzesi / torunu torbası ile ama stüdyoda ama telefonla ama yâd
ederek ama selam göndererek, Açık Radyo mirasını, dinleyenler ile paylaştı. Ben
de bu yayınlardan birine, özellikle dikkat kesildim. Akın Eldes’in, oğlu
Akıncan Eldes ile birlikte yaptığı programa.
Eldesler,
yayına birbirlerinden bağımsız hazırlanmışlar. Sırayla çalacakları şarkılar, ikisi
için de sürpriz. Ben şarkıların kendisini de, dizilimini de, yorumları da, her
ikisini tanımak ve orada bulunma motivasyonlarını anlamak açısından önemsedim. Ama
en çok oğul Akıncan’ın penceresinden.
Açılış
için Akıncan Eldes’in seçtiği ilk şarkı Rush’a aitti. Babasını oldukça memnun
eden bu tercih yine onunla ilgiliydi. Akın Eldes, seneler önce oğluna ilk bu
şarkıyı, üstelik yüzyılın şarkısı diyerek dinletmişti.
Akın
Eldes, “Kafa sallattıran gaz parçaları vardır” dediği Sweet’ten çaldığı şarkı
sonrası, Akıncan Eldes’in beğenip beğenmediğini sorduğunda, şarkıyı ilk defa
dinlese de, babasının müziğe başlamasında etkili olan bu grubu daha önce duyduğunu
belirterek: “Geçenlerde katıldığın bir programda bahsetmiştin,” dedi.
Akıncan
Eldes’in listesindeki ikinci şarkı, 2001 yılında, 31 yaşında intihar eden Yavuz
Çetin’in Yaşamak
İstemem isimli şarkısıydı: "Sana öğretilen her şey, bana önerilen her şey, bana
dayatılan yaşantı, işe yaramaz bir çöplük, yarattığınız sistemler, kullandığımız
yöntemler, yaşamak istemem aranızda…"
Yavuz
Çetin şarkısı, yakın arkadaşı olan Akın Eldes’e sadece onun ne kadar iyi bir müzisyen
olduğunu değil, oğlu Yavuzcan’ı da hatırlattı: “Konservatuar sınavına sokmuştum
seni. O da girmişti. İkiniz de kazanamadınız. Yavuz’un gitarını Yavuzcan aldı. İletişim
halinde olmanızı çok isterim. O Yavuzcan sen de Akıncan.”
Birbiri
ardına dinlettikleri şarkılar arasında, Akıncan Eldes yaptığı bir anons sonrası
“İşte böyle” dedi. Sonra da babasına, kendisi için yazdığı günlükte her sayfayı
“İşte böyle” diyerek bitirdiğini hatırlattı. Bu ayrıntı Akın Eldes’i epey şaşırttı.
Benim
bu yayınla, buraya kaydedecek kadar ilgilenmemin sebebi, sanırım geçtiğimiz
hafta twitter’da #benimbabam etiketiyle gönderilen yorumlar oldu. Belli ki pek
çok kişinin babası, her şeyden önce ADAM
GİBİ ADAMdı, sonra: “Kral adam vesselam - Gözümde en iyi erkek - İlk aşk - Dünyaya
kaç defa gelirsem geleyim yine aynı insana baba demek istediğim tek kişi - Sahip
olduğum her şey, arkamda duran gölgem - Her şeye karşı beni savunan tek erkek -
Onun gibi sözünün eri var olmayan - Her zaman yanımda olan, koruyan
kollayan - Dünyanın en delikanlı adamı - Garibana baba, namussuza bela - Öyle
boşuna sallamaz o tespihi de, harbi adam - Benim göbüşlü süper kahramanım - Her
zorluğa göğüs geren kocaman dağ - En büyük desteğim, gerçekten ilham aldığım
tek insan”
Babalar
ve oğullarını ya da kızlarını, tüm bu satırlar arasında bilinçli ya da
bilinçdışı yatırımlarla, cinsiyetçi aktarımlarla düşündüğümde ve özellikle
Bessi Meshulam’ın “Çocuk, Korkuları ve Ailesi” isimli aşağıdaki makalesinden
küçük paragrafla birlikte okuduğumda, sanki hiçbirimizin babası hiçbir zaman
bizim olmadı gibi geliyor:
“Thomas Ogden erkekte
kadınsı niteliklerin, kadında erkeksi niteliklerin varlığı fikrini geliştirerek
bu niteliklerin var oldukları sürece yaratıcı ve verimli etkileşim sağlandığını
söyler. Buna bir örnek, çocuğun babasına 'Baba ben acıktım' diyebilmesi
olabilir. Bu söylem çocuğun babasındaki anaç besleme niteliklerini görebildiğini
ve babasındaki bu yöne başvurabildiğini gösterir. Fakat annenin saf bir anne,
babanın saf bir baba oldukları ortamda, her biri kendilerinin özel ebeveyn
ideali ile hareket ettiklerinde, çocuk içindeki kadınsı ve erkeksi unsurlarını
kapsayamaz hale gelebilir. Belki de böyle bir kapsamadan yoksun olan çocuk,
ileride içinde ister istemez bulunan bir unsura 'yabancı' muamelesi yapıp onu,
ondan korkulan bir şey haline getirip korku ve panik nöbetleri yaşayabilir. Bu 'yabancı' unsur, ister kadınsı, ister erkeksi nitelikler olsun, tehdit edici ve yıkıcı
olarak algılanabilir ve mutlaka dışa yansıtılır.”