Bugün,
online izlediğim bir söyleşiden notlar ve yine aynı söyleşiden yola çıkarak
online gezdiğim bir sergiyi paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz ay gerçekleşen ve
tamamını Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nün internet sitesinden
bulabileceğiniz konferansın konusu kadın müzeleri. Sosyolog Meral Akkent, dünyadaki
sosyal değişimlerin aynası olarak kadın müzelerini ele aldığı ve ilham veren pek
çok örnekle zenginleştirdiği sunumunda şöyle diyor: “Kadın müzelerini çeşitli
kategorilere ayırabiliriz. Geleneksel müze konsepti içinde, eksikliği
hissedilen kadın öznesi karşısında kadın tarihini gündeme getirenler, ataerkil
tarih yorumuna itiraz edip anaerkil tarihi vurgulamak isteyenler, erkeklerin
hakim olduğu meslek alanlarında başarılı kadın örnekleri öne çıkaranlar ya da
devlet eliyle kurulup, onun dilini temsil edenler… Kamusal alanları
kullananlar, binaya hapsolmak istemeyenler, sanal ortamda hizmet verenler…
Anı
müzelerini de kadın müzesi tanımının içine aldığımızda, ilk örneklerine
1920’lerde rastlıyoruz. Bunlar kadın müzelerinin büyükanneleri. İlki
Almanya’da, hayranı olduğu bir kadın sanatçının eserlerini bir araya getiren
bir sanatseverin açtığı bir müze. 1929 yalında Amerika’da açılan ikincisini ise,
99 kadın pilot, meslekleri ve kadın kimlikleri çerçevesinde kendileri kurmuş. 1954
yılında Türkiye’de açılan bir diğer anı müzesi, kendi özelliğinin pek farkında
olmayan Florence Nightingale Müzesi. Selimiye Kışlası içindeki müze, ancak
izinle ziyaret edilebiliyor.
Genelde
erkek biyografilerinin hakim olduğu anı salonlarına tepki olarak açılanlar
(National Cowgirl Museum) ya da kadın sanatçıların kendi müzelerinin
yapılmasını istemeleriyle kurulanlar (Ödemiş’te bulunan Bedia Akartürk Müzesi,
yakında İstanbul’da açılacak olan Leyla Gencer Müzesi) dışında, kadın müzesi
adıyla ve bu bilinçle açılan ilk müze Almanya-Bonn’da. Böylece müze konsepti
sadece sanat ve kadın ile sınırlı kalmıyor; müze, sosyal sorunlara toplumsal
aksiyonlar yaratma amacına uygun olarak yeniden düzenleniyor.
Devletin
açtığı ilk kadın müzesi Vietnam’da. Kadınların kendilerini anlattıkları bir
yerden çok, devletin kadına biçtiği rolleri yücelten bir anlayışla
kurgulanıyor. İkinci ülke Sudan. Kadın üniversitesinin içine yerleştirilen
müze, geçmişten bugüne kadının statüsünde oluşan değişimleri göstermeyi
amaçlıyor. Senegal’de açılan kadın müzesi tam da kölelik müzesinin hemen
karşısında!”
1. You still have time, maybe you will change your mind. You can adopt. 2. Childless women lack an essential humanity. 3. Your decision not to have children is rebellion against God's will. |
Üniversitenin
koridorlarını işgal ederek kendi müzelerini kuran kadınlar, seçtiği önemli
kadın biyografileriyle donattığı otobüsü müzeleştirip gezdirenler, köylerde
kurulanlar… Akkent, bu müzelerin çoğunun mütevazi bütçelerle ve bir grup
kadının hayali olarak başladığını belirtiyor. Benzer bir heyecanla ama sadece
finans ve bina sorununu aşmak için değil, uluslararası katılımı sağlamak amacıyla
örgütlenen sanal müzeler de var. Yukarıdaki fotoğraflar da, Uluslararası Kadın
Müzesi’nin internet sitesinde sergilenen Miriam Schaer’in “Baby (not) on board”
isimli sergisinden.
Schaer,
bebek elbiselerinin üzerine işlenen cümlelerle, toplumun çocuk sahibi olmayan
kadınlara bakış açısını araştırıyor. Kendi deneyiminden yola çıkarak bir araya getirdiği
bu ifadeler, önyargılı ve düşmanca tasvirler içeriyor: “Görünen o ki, çocuksuz olma kararım,
beni toplumun geri kalan bir kısmının hedefi haline getiriyor,” diyor.