27 Kasım 2011

Onkolog

Bu kaydı da, yine kanserden yola çıkarak, serbest çağrışım yoluyla ulaştığım bir kitaptan yapacağım alıntılar oluşturacak. Çünkü şifanın tehlikeyle, ilacın zehirle örtüştüğü, iyileşmenin ölümün geciktirilmesi olarak tanımlandığı kanser hastalığını, ancak bilinç düzeyinde yapılan açıklamalardan sıyrılarak sindirebileceğimi düşünüyorum. Jan van Eys‘in, doktorların bir uzmanlık olanı olarak onkolojiyi seçme motivasyonları üzerine düşündüğü makalesini ise, bir tartışma yaratmaktan çok, bu süreci ve kendi hareket noktalarımı anlamlandırmak için paylaşıyorum.   
Kendisi de pediatrik onkolog olan Eys, Psychosocial Aspects of Radiation Therapy isimli kitapta şöyle diyor:
“Hasta ile doktor arasındaki ilişkiden, fiziksel ya da psikolojik olarak fayda sağlayacak kişi, hastadır. Bilgi, deneyim ve emeğini ortaya koyan doktorun kazancı ise elbette ekonomiktir. Fakat para, doktor için tek başına bir motivasyon olmayabilir. Hastalığın tedavi edilmesi ya da semptomların hafifletilmesi ile sona eren bu ilişkiden doktor, başarı kazanır. Doktor hastayı iyileştirmeyi başarmıştır. Ama kanser hastalarında doktorun çare bulma arayışı biraz farklı ve problemlidir. Onkolog, radyoterapist ya da kemoterapist için motivasyon, tedavi sonunda elde edecekleri başarı ile doğru orantılı değildir. Çünkü onkoloji, diğer alanların aksine, iyileştirme kavramı üzerinden hareket etmez. Hastalık tedavi edilemiyordur; böylece ‘acısız/huzurlu’ bir ölüm sağlanmaya çalışılır. Bu arzulanan hedef, doktorun hastasına olumsuz bir taraftan yaklaştığı gerçeğini değiştirmez.”
Eys, başarısızlığın kaçınılmaz olduğu bu uzmanlık dalını seçen onkologları, gerçekte neyin motive ettiğini anlamak için, 3 önermede bulunuyor:
“1. Kanser hastaları, insan acısını hafifletmek için büyük fırsattır.
2. Onkoloji, tıbbi bir meydan okumadır ve kişisel gelişim vaat eder.
3. Ölüm zaten beklenendir. Böylece hata veya başarısızlığa uğrama riski en azdır.
Elbette bunların dışında da itici güçler mevcuttur. Fakat pek çok kişi, ilk iki madenin farklı zamanlarda farklı boyutlarda izlenebildiğini görecektir. Esas soru üçüncüsünün olasılık olup olmadığıdır. Tabii ki hiç kimse saf başarısızlıkla yaşayamaz. Hepimizin bir gün öleceği gerçeği ise, bu ikilemi açıklamaya yetmez.”
Bütün onkologların kendi motivasyonlarını tekrar gözden geçirmesi gerektiğini belirten Eys’e göre, sorun bu üçüncü yaklaşımda değil. Problem edilmeye ihtiyaç duyulan, bu algılamanın onkoloğun işini ve içini rahatlatması. Zira, “başarısızlıktan sorumlu tutulmayacak olmamız, davranışlarımızla rahatsız edici bir şekilde örtüşüyor.”