22 Temmuz 2012

Pipi


“Etrafında ‘Göster oğlum amcalara pipini’ diyen bir Allah’ın kulu bile olmadığı halde her fırsatta külotunu indiriyor. Ya tamamen çıkarıyor ya da biraz indirip ‘Anne bak, sana pipi şakası yapıyorum’ diye dans etmeye başlıyor. 
Sık sık yarı çıplak bir vaziyette yatağıma gelmek, yorganın altına girmek ve çadırcılık oynamak istiyor. Çadırcılık nasıl mı oynanıyor? Yorganı kafamıza kadar çekiyoruz, ayaklarımızla havalandırıp küçük bir hava ve ışık deliği açıyoruz ve ben ona masal anlatıyorum. 
Çadırcılıktan bağımsız arada sırada penisindeki boyut farklılaşmalarını sorguluyor. Oynayıp, oynayıp ‘Büyüteceğim şimdi bak’ diye hırslanıyor. Yazarken bile tuhaf oluyorum ama üç yaş yaklaşırken oğlumda pipinin bir cinsel organ olduğuna dair bir farkındalık başladı resmen. Ve inanın ben çok ama çok korkuyorum. Çünkü yabancısıyım konunun, karşı cinstenim. Ama ben daha karnımdayken anlamıştım başıma gelecekleri. Doktor, ‘Bir oğlunuz olacak’ dediğinde bu yüzden ‘Ne yani benim içimde bir pipili mi var’ diye bağırmıştım.”
Bu giriş, Sibel Arna’nın 21 Temmuz 2012 tarihli Hürriyet Cumartesi ekinde yayınlanan yazısına ait. Okur okumaz, özellikle “İçimde bir pipili mi var?” ifadesi üzerinden bir kayıt girmeyi arzu etsem de, yakın zamanda okuduğum bir metni paylaşmayı daha uygun buldum. Zira Arna’nın “bağırmasından” sadece sezebileceğimiz bu “pipiliden” korkma ya da ona öfke duyma hali, ancak kendi kişisel hikâyesi ile anlamlı olabilir. Burada sadece speküle ettiğim bu ruh hali, pipili bir çocuktan çok, pipinin kendisine atfedilenlerle ilişkilendirilebilir. Ya da içeride büyüyen pipili bir çocuğun/pipinin, yıllar önce bir kız çocuğu olarak olmadığı anlaşıldığında yaşanan hayal kırıklığını tetiklemesi, kimbilir belki de telafisi olarak görülmesi gibi, analitik teorilerle yan yana geldiğinde anlamlı olabilecek bilinçdışı süreçlerle birlikte de okunabilir. Konuyu dağıtmadan, beklenen çocuğun pipili ya da vajinalı (pipisiz değil ama pipiye de denk değil)  olmasından bağımsız, Lucy Holmes’in “The Internal Triangle: New Theories of Female Development”  kitabından, kadının hamilelik ve doğurma fonksiyonunu penise eşitleyen bölümünü aktarmak istiyorum:
“Like the penis, the fetus is self and non-self, both subject and object; this double role gives woman the self-containment and self –reliance  that the penis gives man. Like the penis, the pregnancy and the fetus represent bodily sembols of independence from the engulfing pre-Odipal mother. The newborn, like the phallus, can be seen and grasped and partially identified with.
…In giving birth, a woman achieves what little boys achieved with the castration complex: Detachment and autonomy from the maternal imago. Just as the penis allows men to see themselves as totally separate and independent from women, so does the protruding belly of pregnancy give women that independence from the maternal imago.
…Childbirth helps woman achieve what Jessica Benjamin called intersubjectivity, where sameness and difference between two subjects (not a subject and an object) exist in the healty tension of mutual recognition. So the loss of the child/penis can be a developmental milestone, albeit an agonizing one, which can be experienced as traumatic as death. Childbirth is certainly linked with death in the unconscious. The loss of the self/object in childbirth is one reason fort his link. Over and over, my clients talked about childbirth in ways that brought death to mind: ‘As long as she was inside me, she was safe, immortal, a timeless fantasy. Now I have lost her to the world. She is flesh and blood, limited, manefist and ultimately mortal.”
Son cümleyi okuyunca, Deconstructing Mummy’nin geçenlerde attığı tweet aklıma geldi: “New mums, time to meet your real child and leave behind the fantasied one!”