24 Haziran 2011

Çadır

Yazlık
Henüz gerçekleşmemiş bir müze ziyaretinden yola çıkarak giriyorum bu kaydı. Bir önceki kayıtta olduğu gibi, en uzun çadır konaklama seyahatimiz Aladağlar’dan ilham alarak. Avrupa'da, Amerika'da ve Topkapı Sarayı ile birlikte en çok örneği Askeri Müze’de görülebilen Osmanlı çadırlarından bahsetmek niyetim. Son iki sene içinde sahip olduğumuz “yazlık” ve “kışlık” çadır fotoğraflarımız eşliğinde, çadırın neyi ikame ettiği üzerine son derece kişisel çağrışımlarımı saklı tutarak, Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un “Otağ-ı Hümayun/Osmanlı Çadırları” başlıklı çalışmasının, internet sınırları içinde ulaşabildiğim ayrıntılarını paylaşmak istiyorum. 
Atasoy, Osmanlı çadırlarının özelliklerini ve tiplerini, değişik hizmetlere yönelik işlevlerini temsil eden örnekleri ortaya koymak amacıyla hazırlamış kitabını. Hem Türkiye’deki hem Avrupa'daki koleksiyonlarda bulunan çadırları inceleyerek uzun süren bir çalışma yapmış: "Araştırmam sırasında, daha önceden hesapta olmayan birçok yerde Osmanlı çadırı bulup çıkardıkça, bu işin kapsamının giderek genişleyeceğini anlamıştım. Nitekim kitap baskıya girdiği sıralarda bir başka çalışma için gittiğim St. Petersburg Ermitage Müzesi'nde birçok çadır bulmuş, ardından Madrid'de bulunan bir çadırdan da haberdar olmuş, İspanya'da bu konuda yayınlanmış bir makaleyi görmüş ve yazarı ile temasa geçmiştim, ama bu çadırı birkaç aydan önce bana göstermeyeceklerdi. İsviçre'deki bir çadırı incelemek için de çaba göstermiş, fakat çadırın durumu kötü olduğundan çıkarılamayacağı cevabını almıştım. Slovenya'da bulunan bir çadırın fotoğrafına ise bir dostum aracılığıyla ulaşmış ve bunun bir Mısır çadırı olduğunu anlamıştım; belki aynı yerde Osmanlı çadırları da olabilirdi.” 
Nihayetinde 2000 yılında yayınlanan kitap için Atasoy, çadırın mimarisi ve tipi hakkında olduğu kadar büyüklüğü ile ilgili de bilgi verebilmek için, üzerinde çalıştıklarının hepsinin ölçekli çizimlerini yapmış. Çadırla ilgili terminolojiyi kavramak için başvurduğu arşiv belgelerinin yanında; çadırların nasıl kullanıldıklarını, nasıl bir araya getirildiklerini anlamak için minyatürlere bakmış:
Kışlık
“1720’de III. Ahmed’in oğlunun sünneti için düzenlenen ve 15 gün 15 gece süren şenliği resmeden bir minyatürde, Okmeydanı’nda padişah için kurulan çadırın yanında devlet erkanı ve diğer davetliler için de çadırlar kurulmuş. Bu düğünü anlatan ve eğlenceleri canlandırılan minyatürlerden özellikle biri, çadırlar için en önemli görsel belgedir. Bu minyatür, saraydaki önemli yapıların fonksiyonlarını yüklenmiş olan çadırların özelliklerini, çeşitlerini, yerleşim durumlarını çok güzel yansıtır. Öyle ki Topkapı Sarayı’ndaki adalet kulesinin çadır için yaratılmış bir versiyonunu, mutfak fırınını, hamamı, tuvaletleri, en değerli atları için ahırları bile bulabiliyoruz. Otağ-ı Hümayun, her çeşit ihtiyaca cevap verebilen çadırları yanında, bunların güzelliği açısından da adeta bir gezer saraydır.
…Saray yaşamını sürdürmek için hazırlanmış olan hamam çadırlarından günümüze gelen örneklerin tepe noktaları kaybolmuşsa da, bunların yuvarlak form yaratacak şekilde çokgen olarak hazırlandıklarını, içlerinin atlastan, dışlarının ise içerisini sıcak tutması için yünlü kumaştan yapıldığını görüyoruz.
…Minyatürlerde birer küçük kutu gibi görünen hela çadırlarından bir örnek Askeri Müze’de bulunmaktadır. Bunun bir penceresi vardır ama bu pencere bir kör penceredir. Yani sadece işleme olarak pencere kafesleri işlenmiştir; içeriye açıklığı yoktur.
…Topkapı Sarayı’nda da bir ahır çadırının kapı kısmı bulunmaktadır.
…Çadırları tasnif ederken direk sayıları esas alınabilir. 1 ile 5 arasında direğe sahip çadırlar bulunur. 19. yüzyıl öncesinde direklerin çoğu gümüş kaplamadır. Hatta seyyahların da anılarından anlaşıldığı kadarıyla bazılarının üzerinde mücevherler bulunur. Süslemelerde üzeri yaldızlı deri kullanıldığından, içeride mum yandığında bunların etkisiyle seyyahların yaldızlı deri parçalarını mücevher zannettikleri de düşünülebilir. Direkler, taşınma kolaylığı sağlamak için birkaç parça halinde yapılmış, aradaki delikler ve madeni bileziklerle birbirine oturtulması sağlanmıştır. Çadırlarda önde ve arkada değişik tipte kapılar bulunur. Kapı ve pencere tiplerinin mimaride görülen yeniliklerle üslup değiştirdiği de izlenir.”  
Ben, Osmanlı çadırlarının yansıttığı iktidara karşın, bizim çadırların iktidarsızlığını, en çok da evini sırtında taşımanın özğürlüğünü seviyorum sanırım.