7 Eylül 2012

İp


Yandaki fotoğraflar, geçtiğimiz haftalarda izlediğim Detachment’a ait. Filmin başrol oyuncusu Adrien Brody’nin bu sahnelere eşlik eden aşağıdaki ifadeleri ise, bu kaydın çıkış noktası:
"The park is now empty and bare, with an abandoned shame about it. The jungle gym, the slide and the swing have rusted together. They're all so terribly alone now. Where did all the children go? Didn't they know that the park needed them? A child's intelligent heart can fathom the depths of many dark places. But can it fathom the delicate moment of its own detachment?"
Bana oldukça önemli görünen bu son ifadeler, D.W. Winnicott’un, “Oyun ve Gerçeklik” isimli kitabında okuduğum paragrafla üst üste gelince anlamlı bir bütünlük oluşturdu. Zira Winnicott’un örneği, kopma ve ayrışmanın/ayrılmanın birbirinden ne kadar farklı anlamlar taşıdığını ortaya koyduğu gibi, kopma anına dair bir farkındalığın ayrışmanın, nihai hedef olmasa da bağlanmanın yolunu açabileceğini de düşündürüyordu.
İlk görüşmenin 1955 yılında yapıldığı söz konusu örneğin kahramanı, annesi ve babasının endişeleri üzerine kliniğe getirilen 7 yaşında bir oğlan çocuğu. Biri zihinsel engelli iki kız kardeşi var. Winnicott, anne ve babanın ardından çocukla yaptığı seansta bir karalama oyunu oynuyor ve bunu şöyle aktarıyor:     
“Bu oyunda kâğıda bir şeyler çiziktirip görüşme yaptığım çocuktan bunu tamamlayarak bir şeye dönüştürmesini isterim. Sonra da bir şeyler karalar ve onu bir şeye dönüştürme sırası bana gelir. Bu vakada karalama ilginç bir sonuç doğurdu. Oğlanın tembelliği hemen ortaya çıktı; yaptığım hemen her şeyi iple ilişkilendirdi. Yaptığı 10 çizim arasında şunlar vardı: Kement, kırbaç, binici kırbacı, yo-yo ipi, düğümlenmiş bir ip, bir binici kırbacı daha, bir kırbaç daha. Çocukla bu görüşmeyi yaptıktan sonra ailesiyle bir kere daha görüşüp çocuğun iple ilgili takıntısının nedenini sordum. Bu konuyu gündeme getirmeme sevindiklerini söylediler. Daha önce önemli olduğundan emin olmadıkları için bundan söz etmemişlerdi. Oğlanın iple ilgili her şeye saplantılı bir ilgi duyduğunu, hatta ne zaman bir odaya girseler çocuğun sandalyeleri ve masaları birbirine bağlamış olduğunu gördüklerini söylediler. Bazen onu örneğin bir yastığı iple şömineye bağlanmış olarak buluyorlardı. Çocuğun ip takıntısının yavaş yavaş yeni bir özellik kazandığını, bunun da her zamanki kaygılarının ötesinde kendilerini fena halde endişelendirdiğini söylediler. Oğlan geçenlerde kız kardeşinin (doğumuyla oğlanın annesinden ilk kez ayrılmasına yol açan kız kardeşinin) boynuna bir ip dolamıştı.” 
Winnicott’ın aktardığına göre “depresif olduğu her halinden belli” annenin oğluyla iki önemli ayrılığı bulunuyor. Biri kız kardeşi doğduktan sona, bir diğeri de akıl hastanesinde kaldığı 2 ay boyunca. Winnicott, 6 ayda bir kereden fazla görme şansı olmayacağı bu aile için şu yöntemi izliyor:
“Anneye bu çocuğun ayrılma korkusuyla baş etmeye, ayrılığı ip kullanarak inkâr etmeye çalıştığını açıkladım. Anne pek ikna olmadı, ben de ona söylediklerimde bir anlam bulduğu takdirde meseleyi çocuğa uygun bir zamanda açıp dediklerimi ona anlatmasını, çocuğun verdiği tepkiye göre ayrılık temasını geliştirmesini istediğimi söyledim. Daha sonra yaptığımız bir görüşmede anne baba, oğlanla yaptığı ilk konuşmadan bir yıl sonra çocuğun iple oynama ve evdeki nesneleri birbirine bağlama takıntısının nüksettiğini söyledi. Aslında anne ameliyat olmak için hastanede yatacaktı. Oğluna şunları söylemişti: ‘İple oynamandan gitmemin seni kaygılandırdığını anlayabiliyorum, ama bu sefer sadece birkaç gün evde olmayacağım. Zaten geçireceğim ameliyat da o kadar ciddi değil.’ Konuşmadan sonra, bu yeni iple oynama evresi sona ermişti.”
Daha sonraki yıllarda görüşmeye devam ediyorlar; çünkü bu takıntı çeşitli zamanlarda nüksediyor. İlk görüşmelerinden tam 11 yıl sonra Winnicott’ın yazdığı ek not, sözlük karşılıklarının aksine sembolik düzende farklı görünümlere sahip bu iki kavramın, nasıl bir karmaşaya yol açtığını gösteriyor:   
“Geçen süre içinde çocuğun bu hastalıktan kurtulamadığını gördüm. Evde ilk görüşme sırasında çoktan yerleşmiş olan davranış kalıbını korumuştu. Anneden uzak olsaydı kişisel tedavi görebilirdi. Ama bunu evde yapmak mümkün değildi. Ergenlik çağına geldiğinde oğlanda yeni bağımlılıklar ortaya çıktı. Onu annesinden uzaklaştırma yolundaki tüm çabalar sonuçsuz kaldı, çünkü her defasında kaçıp eve dönüyordu. Sonunda çocuk kimseyi memnun edemeyen bir genç olup çıktı; hiçbir şey yapmıyor, zamanını ve zihinsel potansiyelini boşa harcıyordu.”