15 Şubat 2012

Baby (not) On Board


Bugün, online izlediğim bir söyleşiden notlar ve yine aynı söyleşiden yola çıkarak online gezdiğim bir sergiyi paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz ay gerçekleşen ve tamamını Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nün internet sitesinden bulabileceğiniz konferansın konusu kadın müzeleri. Sosyolog Meral Akkent, dünyadaki sosyal değişimlerin aynası olarak kadın müzelerini ele aldığı ve ilham veren pek çok örnekle zenginleştirdiği sunumunda şöyle diyor: “Kadın müzelerini çeşitli kategorilere ayırabiliriz. Geleneksel müze konsepti içinde, eksikliği hissedilen kadın öznesi karşısında kadın tarihini gündeme getirenler, ataerkil tarih yorumuna itiraz edip anaerkil tarihi vurgulamak isteyenler, erkeklerin hakim olduğu meslek alanlarında başarılı kadın örnekleri öne çıkaranlar ya da devlet eliyle kurulup, onun dilini temsil edenler… Kamusal alanları kullananlar, binaya hapsolmak istemeyenler, sanal ortamda hizmet verenler…
Anı müzelerini de kadın müzesi tanımının içine aldığımızda, ilk örneklerine 1920’lerde rastlıyoruz. Bunlar kadın müzelerinin büyükanneleri. İlki Almanya’da, hayranı olduğu bir kadın sanatçının eserlerini bir araya getiren bir sanatseverin açtığı bir müze. 1929 yalında Amerika’da açılan ikincisini ise, 99 kadın pilot, meslekleri ve kadın kimlikleri çerçevesinde kendileri kurmuş. 1954 yılında Türkiye’de açılan bir diğer anı müzesi, kendi özelliğinin pek farkında olmayan Florence Nightingale Müzesi. Selimiye Kışlası içindeki müze, ancak izinle ziyaret edilebiliyor.
Genelde erkek biyografilerinin hakim olduğu anı salonlarına tepki olarak açılanlar (National Cowgirl Museum) ya da kadın sanatçıların kendi müzelerinin yapılmasını istemeleriyle kurulanlar (Ödemiş’te bulunan Bedia Akartürk Müzesi, yakında İstanbul’da açılacak olan Leyla Gencer Müzesi) dışında, kadın müzesi adıyla ve bu bilinçle açılan ilk müze Almanya-Bonn’da. Böylece müze konsepti sadece sanat ve kadın ile sınırlı kalmıyor; müze, sosyal sorunlara toplumsal aksiyonlar yaratma amacına uygun olarak yeniden düzenleniyor.
Devletin açtığı ilk kadın müzesi Vietnam’da. Kadınların kendilerini anlattıkları bir yerden çok, devletin kadına biçtiği rolleri yücelten bir anlayışla kurgulanıyor. İkinci ülke Sudan. Kadın üniversitesinin içine yerleştirilen müze, geçmişten bugüne kadının statüsünde oluşan değişimleri göstermeyi amaçlıyor. Senegal’de açılan kadın müzesi tam da kölelik müzesinin hemen karşısında!”
1. You still have time, maybe you will change your mind. You can adopt.
2. Childless women lack an essential humanity.
3. Your decision not to have children is rebellion against God's will.
Üniversitenin koridorlarını işgal ederek kendi müzelerini kuran kadınlar, seçtiği önemli kadın biyografileriyle donattığı otobüsü müzeleştirip gezdirenler, köylerde kurulanlar… Akkent, bu müzelerin çoğunun mütevazi bütçelerle ve bir grup kadının hayali olarak başladığını belirtiyor. Benzer bir heyecanla ama sadece finans ve bina sorununu aşmak için değil, uluslararası katılımı sağlamak amacıyla örgütlenen sanal müzeler de var. Yukarıdaki fotoğraflar da, Uluslararası Kadın Müzesi’nin internet sitesinde sergilenen Miriam Schaer’in “Baby (not) on board” isimli sergisinden.
Schaer, bebek elbiselerinin üzerine işlenen cümlelerle, toplumun çocuk sahibi olmayan kadınlara bakış açısını araştırıyor. Kendi deneyiminden yola çıkarak bir araya getirdiği bu ifadeler, önyargılı ve düşmanca tasvirler içeriyor: “Görünen o ki, çocuksuz olma kararım, beni toplumun geri kalan bir kısmının hedefi haline getiriyor,” diyor.