6 Mart 2012

Canavar/Kutsal Anne


Geçtiğimiz gün gördüğüm bir haberi aynen aktarıyorum: “Nijni Novgorod kentinde yaşayan Yekaterina Morkovkina (27) bebeğini bir apartmanın 14’üncü katındaki dairesinden aşağıya atarak ölümüne neden oldu. Rus haber ajansı RIA Novosti’nin haberine göre genç model, uyumaya çalışırken ağlayan 4 aylık erkek bebeğinin sesinden rahatsız oldu. Bebeğin susmaması üzerine sinirlenen Morkovkina, çocuğunu alıp dairenin balkonuna çıktı. Bebeğini balkondan aşağıya atan genç model, içeri girerek uyumaya devam etti. Ertesi sabah apartmanın önünde oynayan çocuklar cansız yatan bebeği buldu. Polislerin kısa bir soruşturmadan sonra tespit ettiği Morkovkina yakalandı. İfadesi alınan genç modelin akıl sağlığının yerinde olmadığı tespit edildi. Morkovkina, psikiyatri kliniğine yatırıldı.”
Bu durumu, haberin hemen altına yazılan “cani, canavar” yorumlarına hedef olmadan anlamaya imkân olabilir mi? Bu “vicdansızlık” karşısında kendi anneliklerini yücelten ve bu kadının insanlığından şüphe eden, akılsız ve zavallı insanlarla aynı dünyada yaşamanın utancını paylaşan, çocukla özdeşleşip böyle bir kadının karnında olmanın ne acı bir deneyim olduğunu ifade eden mesajların içinden, “kutsal anne” kavramıyla perdelenen tüm korkutucu fantezilere bakmak mümkün mü? Anne ve çocuk ilişkisi, içinde sadece aşk barındıran bir ilişki mi? Nefretle bir arada deneyimlenmez mi? Gerçekle fantazmanın sınırının kaybolduğu bu durum, annelerin iç dünyalarının karanlık dehlizlerini hiç mi çağrıştırmaz? Belki de hatırlattığı ve bakmaya korkulduğu için annelik daha da kutsal, anneler daha da fedakâr!
İngiliz Pediatrist ve Psikanalist Donald Winnicott’a göre, annenin başından beri çocuğundan nefret etmesi için birçok nedeni vardır. Bu nedenlerden birkaçını aktaracağım Stephen Costello'ya ait aşağıdaki kitap, elbette haberi haklılaştırmayı amaçlamıyor. Belli ki zihinsel bir karmaşa sonucu yaşanan bu trajik olay, en az onun kadar trajik bulduğum anneliğin yalan dünyasıyla yan yana gelince, bu "kanatsız melekler" bir şekilde ete kemiğe bürünüyor: 
“Annenin  çocuğundan nefret etmesi, sevmesi kadar önemlidir. Ne de olsa nefret de bir tutkudur. Nitekim anne, başından beri bebeğinden nefret eder. Eğer bebekten nefret edilmezse, onunla ilgili korkutucu ve kabul edilemez olan tanınmazsa, sevgisi ve sevilebilirliği gerçekmiş gibi hissedilmeyecektir.  
  • Bebek, kadının kendi zihinsel ürünü değildir. (Diğer bir ifadeyle babayı da içerir.)
  • Bebek, sihirli bir biçimde meydana gelmemiştir. (Leylekler getirmemiştir. Ağır bir fiziksel işçiliğin sonucudur.)
  • Bebek, hamilelikte ve doğumda, kadının bedeni için bir tehlikedir. 
  • Bebek, kadının özel hayatını engeller, kaygıyı kamçılar. 
  • Kadın, az ya da çok, kendi annesinin bir bebek talep ettiğini hisseder; bebek, bu arzuya bir cevaptır. 
  • Bebek merhametsizdir: ona bir pislik, bir hizmetçi, bir esir gibi davranır. 
  • Anne onu her ne pahasına olursa olsun, dışkısı ve her şeyiyle sevmek zorundadır. 
  • Annesinin canını acıtmaya çalışır; tamamen sevgiyle bile olsa, zaman zaman onu ısırır. 
  • Hayal kırıklıklarını gizlemez.
  • Sevgisi rüşvetçidir, istediğini aldıktan sonra onu bir portakal kabuğu gibi atar. 
  • Şüphecidir, annesinin iyi besinini reddederek kendinden şüphe etmesini sağlar, ancak teyzesinden gayet güzel beslenir. 
  • Annesiyle zorlu bir sabahtan sonra dışarı çıktığında "Ne de tatlı" diyen yabancı birine gülümser.
  • Anne başlangıçta yetersiz olursa, bunu sonsuza kadar ödeteceğini bilir.