12 Mart 2012

Kusma


“Günün herhangi bir zamanı ama sıklıkla sabah bulantıları, her gebe kadın için olağan sayılan gerçeklerden biridir. Ancak mutlaka yaşanacak demek değildir. Araştırmalar, gebe kadınların yaklaşık yarısında sabahları bulantı ve kusmaların görüldüğünü ortaya koymaktadır.
…Sabah bulantılarının en iyi yanı, tıpkı diğer gebelik belirtilerinde olduğu gibi hormonlarınızın görevlerini yaptığının bir göstergesi olmasıdır. Sabah bulantılarına neden olan şey nedir? Bunun yanıtı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bu konuda çok sayıda varsayım bulunmaktadır. Bulantı ve kusma merkezlerinin beyinde olduğu bilinmektedir. Beyindeki bu merkezin gebelik döneminde neden aşırı uyarıldığına ilişkin çok sayıda bedensel neden ortaya atılmıştır. Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde kanda gebelik hormonu olan hCG’nin yüksek düzeyde bulunması, rahim kaslarının hızlı biçimde gerilmesi, sindirim sistemindeki kas dokularının gevşemesi, midede aşırı asit salınımı ve kokulara karşı duyarlılık artışı ileri sürülen tahmini nedenlerin bir bölümüdür.”  
Yukarıdaki paragrafı, kadınlar için en az sabah bulantıları kadar olağan sayılan bir diğer durumu, hamileliğin/doğumun otomatik olarak keyif ve neşe oluşturduğu kabulünü anlamak için koydum. Zira yaşam döngüsü içinde stresli ve endişe üreten dönemlerden biri olan bu süreç, hayatın en mutlu zamanı olması gerektiğine inandırılıyor. Bu “en mutlu anlar” psikolojik sıkıntıların sebep olduğu fiziksel semptomları sıradanlaştırıyor. Ben de bugün, kusma ve çocuk sahibi olma arzusu arasında ilişki kuran çok eski bir çalışmayı paylaşmak istedim. Psikanalitik temelli bu araştırma, dikkatimizi semptomun anlamına çevirmemiz için bir başlangıç olabilir. Nitekim makale, daha önce bu konuda yapılan araştırmaların eksikliği (örneklemin belirsizliği, gözlemcinin müdahalesi) ve tanımlamaların yetersizliğini (anneliğin reddi ya da çocuğa karşı karışık duygular besleme) belirterek başlıyor. Hafif ya da şiddetli, kusma, kadınların ruhsal durumlarının bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Sembolik olarak çocuğu reddetme, hatta oral bir kürtaj denemesi. Daha yakın tarihli çalışmalar, kusmaya sebep olan motivasyonu çocuğu reddetme olarak değil de, istemek ve istememek arasında bir duygu durumu olarak tanımlıyor.
Araştırma, 18-38 yaş aralığında 100 kadın üzerinde gerçekleştirilmiş. Kadınların sözel olarak ifade ettikleri bilinçli düşünceleri ile sınırlandırılmasına rağmen, bir çocuğa sahip olma konusunda karışık duygular yaşayan kadınlarla kusma eylemi arasında bir korelasyon kurulabilmiş. İlgili linkten ulaşabileceğiniz sayısal sonuçları, meseleyi anlayabilmek için gerekli olmadığı için paylaşmıyorum. Çünkü yazıda ifade edildiği gibi sonuçlar, konuya aşina klinik çalışanlar tarafından doğrudan benimseneceği gibi, analitik çalışmayan kimi psikologlar için de kesin bir istatistiki veri sunmanın uzağında olarak yorumlanacaktır.
Kadının çocuğuna karşı yaklaşımı, kusma eylemi için bir faktör oluşturuyor. Ama sonuçlar gösteriyor ki, bu eylemi tetikleyen etmen reddetme olarak tanımlanmıyor. Bu daha çok, çocuğu istemek ve istememek arasındaki eğilimlerin çatışmasıyla ortaya çıkıyor. Kusma, birbiriyle karşı karşıya gelen iki ayrı duygunun bir göstergesi oluyor. Belki bu çatışmalı alan başka pek çok şekilde kendini ortaya koysa da, kusmak bu dışavurumun en popüler formunu oluşturuyor. Nihayetinde sayısal verilerle anlaşılmaya çalışılan bu ilişkinin, analitik teoriyi destekleyip desteklemediği tartışılabilir. Kelimelerle belirlenen, kişi tarafından yönlendirilen analitik çalışmanın da niyeti, bir sebep üretebilmektir. Bulunanlar, geçerli bir açıklamaya doğru ilk adım olarak kullanılır. Her kusan kadının çocuğunu istemediği gibi bir sonuca varmak nasıl zorsa, bu semptomu sıradanlaştırmak, üzerine hiç düşünmemek de, sürecin başında ya da sonrasında hissedilenleri görmezden gelmektir. Her kadının fiziksel ve ruhsal durumuna göre şiddeti değişen bulantı, yine son derece kişisel bir reçeteyle bastırılabilir. Ya da hafif bulantı her zaman  iyidir!