9 Mayıs 2011

Hayalet


Fotoğrafın çekilme anında başlayan ve aile içinde geçirdiği zamandan çok, fotoğraf sahiplerinin fotoğrafları ile ilişkileri bittiğinde fotoğrafın başına gelenlerle ilgilenen bir tezle, geçen sene düzenlenen Sahaflar Festivali’nde çektiğim fotoğrafların kesiştiği bir kayıt bu. Çalışma alanını, fotoğrafın sahibinden ayrıldıktan sonra çıktığı yolculuk olarak belirleyen Pelin Aytemiz, 2007 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde sunduğu tezi için hazırladığı kısa film projesini, fotoğrafın geçici, sabit ve süreli olmayan, elde tutulamayan ve ölümlü niteliğine çağrışım yapan anlamları içerdiği için “efemera” olarak adlandırmış:
“Film, varlığı ve imgesi konusunda çekinceleri olan yirmili yaşlarının başlarındaki Leyla karakterinin fotoğrafları aracılığı ile çıktığı zihinsel yolculuğu konu alıyor. Leyla sürekli kendi fotoğraflarını çekip, fotoğrafların altlarına anlaşılmaz notlar almaktadır. Fakat her defasında gördüklerinden rahatsız olarak fotoğrafları atar. Bu rahatsızlığının nedeni, her fotoğrafında kendi imgesi yerine bambaşka birini görmesidir. Fotoğraflarda kendisi yerine bazen tanıdıklarını, bazen ise hiç bilmediği kişileri görür. Varlığından emin olamayışını temsil eden bu fotoğrafları saklamaya gerek duymadan atar. Leyla’nın atılan fotoğrafları, yolcuklarının sonunda hurdacılar vasıtası ile bir antikacıya ulaşır. Böylelikle filmin ikinci önemli karakteri; atmışlı yaşlarının ortalarında olan antikacı Koper Bey ile tanışırız. Koper Bey, sadece objelerin geçmişlerine değil, aynı zamanda insanların geçmişlerine de yolculuk edebilen biridir. Hurdacıların dur durak bilmeden getirdikleri, altına notlar düşülmüş Leyla’nın polaroid fotoğrafları, Koper Bey’in kendi geçmişi ile yüzleşmesini sağlar. Sevgilisinin ölmeden önceki son anını fotoğraflayan Koper, onun ölümünü hiçbir zaman kabul edememiştir. Onun için ölüm ile fotoğraf birbirine çok yakındır. Leyla’nın fotoğraflar ile olan garip ilişkisini keşfeden Koper Bey, onun her gün çekilmiş fotoğraflarını kendisi için özel olan bir albümde toplayarak, ona aradığı kurgusal geçmişi yaratır. Hikâye, Koper Bey’in yardımı ile Leyla’nın kendi imgesine ulaşması, Leyla’nın yardımı ile Koper’in geçmişini geride bırakabilmesi ile sonlanır.”
Aytemiz’in ölüm ve fotoğraf arasındaki yakın ilişkiyi merkeze alarak kurguladığı bu hikâyenin kavramsal çerçevesi, Roland Barthes’ten referans alıyor:
“Barthes’a göre fotoğraf; bir yandan fotoğrafta gördüğümüz şeylerin geçmişe ait o belirli dönemdeki varlıklarını kanıtlarken, bir yandan da gördüklerimizin geçmişte kalmışlıklarını, yani ölümünün bir teyididir. Onun için her fotoğraf, bakan kişiye ölümü çağrıştırmalıdır. Fotoğrafın özünde ölüm yatmaktadır. Filmin baş karakterleri olan Leyla ve Koper Bey ise fotoğrafın ölümü resmettiğini fark eden iki karakterdir. Leyla fotoğraflarda kendi ölümlülüğünü görmek yerine bu histen kaçmak için başka insanların imgelerini görmeyi seçmektedir. Film boyunca kendini fotoğraflarda göremez... Ta ki kendi ölümlü oluşunu kabul edene kadar.”
Ben, fotoğrafların şimdi ile geçmiş arasındaki hayalet halinden çok, ister kendi fotoğraflarımız isterse başkalarınınki olsun, fotoğrafların çağırdığı hayaletleri daha çok önemsiyorum sanırım. Ne de olsa fotoğrafın hayalete dönüşmesi, tıpkı Aytemiz’in hikayesi gibi, son derece kişisel bir değerlendirme.