6 Mayıs 2011

Sessizlik Diyarı

Bugün, Wim Wenders’ın Pina Bausch için çektiği film sayesinde, bedenin hareketleri aracılığıyla içeriden dışarıya doğru bir yolculuk gerçekleştirdim. Filmin ardından buraya taşımak istediğim ise, film boyunca dansçıların sıklıkla referans verdiği Bausch’un çalışma tekniği. Bu konuda bana yardım eden de, Bedirhan Dehmen’in 2010 yılında sunduğu, “Yirminci Yüzyılın Son Çeyreğinde Dans Tiyatro Buluşması: Pina Bausch, Lloyd Newson, Wim Vandekeybus” başlıklı doktora tezi.
Bir arayışı somutlamanın, belki de daha fazla sorunsallaştırmanın aracı olarak, soru sormaya dayalı bu yöntemi Dehmen şöyle özetiyor:
“Bausch, provalar esnasında dansçılarına sorular sorar veya tema/konu başlıkları verir. Bunların sayısı çoğu durumda yüzleri geçer. Dansçılar cevap olarak istediklerini yapmakta serbesttirler. Solo veya ikili üçlü gruplar halinde dans ya da jest-eylem cümleleri oluşturabilirler, metin ve/veya hareketin kullanıldığı imgeler yaratabilirler, kişisel hikâyeler anlatabilirler, ya da şiir/şarkı okuyabilirler. 
Provalar süresince Bausch’un yaptığı şey, bir elinde sigarası diğerinde kalemiyle, oturduğu masasında dansçıların verdikleri yanıtları izleyip defterine not etmektir. Verilen cevaplar başlangıçta birbiriyle ilişkilendirilmez, yalnızca geniş bir malzeme havuzu oluşturulur. Ardından parçalar birleştirilmeye başlanır. Bu süreçte parçaların bir kısmı olduğu gibi kullanılır, bir kısmı işlenerek gelişir ve büyür, bazıları Bausch’un müdahaleleriyle dönüşür, bazıları başka bir dansçı ya da geniş bir dansçı grubu tarafından sahiplenilir, pek çoğu ise hiç kullanılmaz ve atılır. Parçaların bütüne nasıl evrildiği, bağımsız sahneciklerin bir kompozisyona nasıl dönüştüğü konusunda Bausch’un kullandığı genel formüller ya da teknikler bulunmaz. ‘His’ler belirleyici görünür.
İcracılar Bausch’un sorduğu sorulara doğaçlamalar yoluyla kendi kişisel deneyimlerinden, tarihlerinden ve belleklerinden derledikleri yanıtlar verirler. Genel ya da bildik cevaplardan çok, kişiye özel/mahrem/biricik olana ulaşmaya çalışır. Her şeyden önce, kendi alışkanlıklarını, arzularını, sıkıntılarını, korkularını, takıntılarını, öfkelerini, ilişkilerini, mutluluk arayışlarını prova sürecinde ve sahnede açığa vuran “bireyler” olarak var olurlar. Başından beri Bausch’la birlikte çalışan Dominique Mercy soru sormaya dayalı çalışma yönteminden bahsederken, ‘Her seferinde kendi deneyiminizdir. Dışarıdan belli şeyleri ödünç alsanız bile, sizin onları nasıl gördüğünüzdür söz konusu olan. Sahnede olan, siz kendinizsinizdir’ der. Böylece dansçılar, verili bir dans tekniğinin kuralları uyarınca düzenlenen ve koreografın belirlediği dans/hareket cümlelerinin somutlanması için sanatsal hammadde olarak kullanılan bedenler olmaktan çıkarlar.
Bausch için içsel motivasyonun bir sonucu olan hareketin kaynağı “sessizlik diyarı”dır. Her dışavurumsal jest, bu diyarda depolananları açığa vurur. Bausch, ne aradığını bildiğini ancak aradığı şeyin bilinç düzeyinde kelimelerle ifade edilebilen bir karşılığının olmadığını belirtir: ‘Coşku duyabiliyorsam, uyduğunu anlarım. Uyduğu hissedilir, uymadığı da. Ama oraya nasıl gelindiği tamamen farklı bir soru. Bunu söyleyemem. Bir anda şimşek çakar, oraya düz bir yoldan varılmaz, sıçramalar vardır. Bazen mantıklı düşünerek varılır, bazen cümleler kurulur ve nasıl düşünüleceği bilinmez. Bunlar çok büyük cümlelerdir; neden seçildiklerini açıklayamam. Bütün bunlar zorlamayla olmaz. Sadece sabırla çalışmaya devam etmek gerekir.’
Bausch için kelimeler amaç için kullanılan araçlardan biridir. Kelimeler ve cümleler -aynı hareketler gibi- bu arayışta başvurulan kılavuzlardır. Açık anlamlarından çok örtük imaları ya da doğrudan dile getiremedikleri aracılığıyla işlev kazanırlar. Bedensel hareketler bir hikâyeyi görselleştirmek için kullanılmazlar, “bizzat öyküyü kurarlar ve yaşanmış olsun ya da olmasın hayatın küçük parçalarına denk düşerler…”