6 Nisan 2012

Yatağın Altındaki Şişeler



Geçtiğimiz gün Arter'de gördüğüm Mona Hatoum sergisinden...
Natura Morta (Ölüdoğa) bu kayıtla uygun düştü:
"Hatoum el bombası formlarını rengarenk yeniden üretiyor. 
Bu göz alıcı nesneler iştah uyandırıcı meyveleri hatırlatsalar da,
patlayıcı ve ölümcül olmakla, çekici ve davetkar olmak arasında 
belirsiz bırakılmışlar. Uğursuz çağrışımlarla yüklü kıymetli objeler 
olarak sergileniyorlar." 
Başka niyetlerle yola çıkmıştım ama oradan oraya sekerek ulaştığım bu kitabı kaydetmeden geçemedim. Kitabın ismi The Psychoanalysis of Symptoms. Yazarı Henry Kellerman. Kitabın okumaya izin verilen bölümleri bir dizi vaka analizini içeriyor. Bunlardan ilki 11 yaşında bir çocuğun yolculuğunu konu alıyor. Fark edilen ilk semptom, çocuğun yatağın altına şişeler koyması. Onun ifadesiyle ise bir tedavi yöntemi. İyileştirmeye çalıştığı da midesinde duyduğu tuhaf hisler.
Yazarla yolları, psikiyatrist olan babasının, çocuğun yatağın altına koyduğu şişeleri kazara fark etmesiyle kesişiyor. Babası Kellerman’a, bulguların oldukça ağır olduğunu ve ilaç tedavisinin seçenek olarak düşünülmesi gerektiğini söyleyen psikiyatrist meslektaşına ve haftada iki seans psikoterapi öneren bir psikoloğa danıştıktan sonra başvuruyor. Kendisi de bir profesyonel olmasına rağmen, çocuğunun durumuna nasıl yaklaşacağını bilemeyen baba, çocuğuyla yaptığı bir dizi konuşmanın sonunda, bulguların birkaç ay önce başladığını ve kademeli olarak da sıklığının arttığını aktarıyor. Yazar, ilk görüşmede, yaşına göre oldukça zeki bu çocuk için oyun terapisini eliyor. Çünkü çocuğun içinde bulunduğu durumu anlamaya ve acı vermeyen ama tıpkı hüzünlü duygular gibi rahatsız edici olan bu hislerden kurtulmaya hevesli olduğunu görüyor. Semptomları çözümleyebilmek için uygulanacak süreci şöyle özetliyor:
“Burada belirsiz bir uyaranın tetiklediği bir his ve bir yükümlülük/zorunluluk hissiyle harekete geçme durumu vardı. Bağımsız değil, tam tersi birbiriyle ilintili bir aşama. Gerçekleşmeyen bir arzu, bunu tersine çevirememenin karşısında duyulan öfke ve bu öfkenin yöneldiği bir kişi. Her belirti gerçekleşmeyen bir arzunun yarattığı hayal kırıklığı ile ortaya çıkar. Çocuğun farkında olmadığı bu arzusu neydi? Bir belirti varsa, bastırılmış bir öfke de vardır; üstelik tüm duygular, öfke de dahil, bir nesneye, kişiye yönelir. Bu çocuk kime öfkeliydi? Yatağın altındaki şişeler, belirli bir duyguyla (öfke), biriyle (Kim?) ve bloke edilen ya da gerçekleşmeyen bir şeyle (arzu) ilgiliydi.
İlk zamanlar ara sıra hissettiği bu duygular, şişeleri yatağın altına koymasıyla sihirli biçimde geçiyordu. Aralıkları arttıkça ve kontrol edilemez bir noktaya geldiğinde endişe başlamıştı. Ona göre bu durum kendiliğinden ortaya çıkmıştı. En azından başlamasına sebep olabilecek önemli bir olay hatırlamıyordu. Bense başlangıç noktası konusunda inatçıydım. Zira henüz tanımlamamış olmamız böyle bir noktanın olmadığı anlamına gelmiyordu. Biraz çalıştıktan sonra, midesinde hissettiği bu duygulardan kısa bir süre önce, anne ve babasının çok büyük bir kavga ettiklerini hatırladı. Daha önce onları hiç böyle görmemişti. Kıpkırmızı yüzlerle birbirlerine bağırıyorlardı. Boşanmaktan bahsediyorlardı. Onu korkutan ve sıkıntıya sokan babasının annesini boşama tehdidiydi. Annesinin verdiği karşılık ise, ona sadece bir savunma mekanizması olarak yansımıştı.
Bu çağrışım önemli bir tetikleyici faktör olabilirdi. Bu noktada dikkatimi “Kim”e çevirdim. Bana göre bu kişi babasıydı. Bu fikrimi ileri taşımak için bir dizi soru sordum. Şişeleri hangi yatağın altına koymuştu? Tabii ki anne ve babasının yatağının altınaydı. Peki, şişeleri yatağın neresine koyuyordu? Belli bir yer var mıydı yoksa rastgele mi seçiyordu? Öfkenin bir kişiye yöneldiğini bildiğimizden şişeleri yatağın ortasına koymadığından emindim. Cevap beni şaşırtmadı: ‘Her zaman babamın tarafına.’ Öfkenin hedefindeki kişi kesin olarak babaydı. Şimdi şişeler hakkında daha fazla bilgiye sahip olmamız gerekiyordu. Ne çeşit şişeler olduğunu, ebatlarını öğrenmek istedim. Bazıları küçük, bazıları büyüktü ama hepsi ilaç şişesi ya da ilaçla ilgiliydi. Verdiği bu karşılıkla, arzusunu da netleştirmiştik. Kolayca anlaşılabileceği gibi şişeler sembolikti. İlacın tedavi için kullanıldığını düşününce, annesini sevmeyen babanın iyileştirilmeye ihtiyacı vardı. Baba anneyi sevecek, böylece boşanma olmayacak ve arzusu yerine gelecekti. Ailenin bütünlüğü sağlanacak, iç dünyasını tehdit eden faktör ortadan kalkacaktı!
Her ne kadar bilinç düzeyinde hissettiği duygu korkuysa da, bilinçdışında öfke duyuyordu. Farkında olmadığı bu öfke, sevgi ile birlikte gerilimli, çatışmalı bir alan yaratıyordu. Ona zarar veren bu öfkeydi. Dikkat gerektiren de buydu. Korkusuna odaklanarak tedavi etmeye çalışmak sonuç vermeyecekti.”