Geçtiğimiz
sene haziran ayında, Kitap-lık Dergisi’nde bir öykü okumuş ve benzer etkiye
sahip bir fotoğrafla yan yana blogda paylaşmıştım.
Edebiyatla ilişkisi son
derece sınırlı bir insan olarak “Çığlık” sanırım her şeyden çok, tıpkı diğer
kayıtlar gibi, bir gösteren işlevi gördü. Bütünün, devam eden sürecin bir
parçasıydı.
Şenay Eroğlu Aksoy, bu öykünün de yer aldığı ilk kitabını geçtiğimiz
aylarda Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkardı. Zaman zaman blogun vesile olduğu
mutlu karşılaşmalardan biri olarak, imzalı bir kopyasını da bana gönderdi.
Dün
kuzenim Tuba Biret Ertan'ın bahsettiği başka bir kitapla, Abis isimli öyküsünün hemen girişini
hatırladım:
“Bahçemin
yanı başında yatar ölülerimiz. Uysal, kıpırtısız. Babam en yaşlı servinin
altındadır, annem onun yanında. Bizim buralarda ayırmazlar aileleri, yaşarken sarılamayan
yaralar, toprakta küllensin diye koyun koyuna yatırırlar annelerle kızları,
babalarla oğulları. Kimi zaman mezarlığa girer, taşların aralarında dolanırım;
sarı arsız otlar uzamıştır her yanda. Benim mezar yerimse, çekilmiş bir diş
yeri gibi çökük, babamın yanında.“
Bu
çağrışıma aracılık eden diğer kitap ise, maalesef sadece kapağı ve özellikle başlığı
ile konuk oluyor bloga. 40 masalın yeniden yorumlanmasından oluşan bu derleme, elbette orjinallerini de okumayı zorunlu kılıyor. Kitaba ismini veren masal Grim Kardeşler'e ait. The Juniper Tree. Alissa Nutting'e ait yeni versiyonunu okumak için kitabı edinmek gerekiyor ama üvey oğlunu öldüren ve babasına yediren bir annenin "masalını" internetten bulmak mümkün:
“My
mother she killed me, My father he ate me, My sister, little Marlinchen, Gathered
together all my bones, Tied them in a silken handkerchief, Laid them beneath
the juniper-tree, Kywitt, kywitt, what a beautiful bird am I!”