Bundan yaklaşık 3 sene önce, 1 Mayıs’ta açılan bir sergiye ait üstteki çalışma. Vahit Tuna’nın “Egzersiz” başlığı altında topladığı ve Hafriyat Karaköy’de sergilediği işlerinden biri.
İsmi, Sunshine/Gün Işığı…
Hafriyat ise, 11 yılın ardından 2007’de Karaköy’de kendi mekânına kavuşan bir sanatçı kolektifi. 1990’larda, sanat ortamına hakim tartışmaların ürünü olarak, uzun süre resimle ilgilenen sanatçıların birlikteliğini temsil etmiş. Zamanla hem sanatçı sayılarındaki artış, hem de sanat dallarındaki çeşitlenmeyle zenginleşmiş.
Bilgisayarımda 17 Mayıs 2008 – Hafriyat Karaköy olarak kayıtlı dosyada duran bu fotoğraflar, sanatta sivil inisiyatif oluşumu olarak Hafriyat sanatçı grubunun incelendiği bir tez çalışmasıyla yeniden gündemime geldi. Ben de bu vesileyle, bugün baktığım yerden çok daha başka çağrışımlar yapmama imkân veren bu çalışmayı paylaşmak istedim.
Tuçe Silahtarlıoğlu’nun 2009 yılında teslim ettiği, “Sanatta Sivil Toplum ve Hafriyat Sanatçı İnisiyatifi” başlıklı yüksek lisans çalışmasından yapacağım aşağıdaki alıntı, Caner Karavit’in Hafriyat için hazırlanan sergi katalog yazısına ait. Fakat ben bu paragrafı, kum tepeciğinin üstünde oturan figürün, “kazarak” çıkardığı hafriyatın tepesinde, karşısındaki “dev ses”le yüzleşmesi gibi okumak istiyorum:
“Hafriyat bir anlamda da keşif yapmaktadır... Üstü örtülmüşü tekrar kazabilir, söylenmişi tekrar söyleyebilir. Keşiften öte çözüm yoktur. Çünkü ayrıntı keşifte gizlidir. Çünkü ‘görünmez keşfedilmemiştir.’ Keşif, bir kent gezgininin hayal dünyasına ait yeni istekleri ve yaratıcı çözümleri harekete geçirir… Buluş ise geleceğin belirtisidir. Geleceği onaylayacak bir yaşam biçimi ve zaman dilimi olamayacağını ifade etmek, belki de yarını özgür bırakmak olacaktır. Geçmiş için kâşif, bugün için şahit, yarını önermeyen.”
Henüz!