Bir kitap var elimde, "The Horse, The Wheel and The Language". David W. Anthony'nin yazdığı bu kitap, bugün kullandığımız dilin arkeolojisini inceliyor. Yazılı olmayan zamanlara ait bilginin izini sürerken dili, arkeolojinin sınırlılığı karşısında araç olarak kullanıyor. İlgi çekici bu içerik, benim kendi kişisel serüvenimle oldukça örtüşüyor. Kendi "dilimizi" anlayabilmek için benzer bir yolculuğun gerekliliğini hatırlatıyor. Kitabın girişinde tüm bu hissettiklerimi destekleyen ve yukarıdaki fotoğrafları da paylaşmama sebep olan bölümü aktarıyorum:
"Aynaya baktığınızda sadece yüzünüzü değil, aynı zamanda bir müze görürsünüz. Her ne kadar size ait olsa da yüzünüz; anne-babanızdan, anane-dedenizden ve onlardan da önce yaşayanlardan aktarılanların bir yansımasıdır. Sizi memnun ya da rahatsız eden burnunuz, gözünüz sadece size ait değildir. Geçmişi sadece vücudumuzda da taşımayız; bizimle birlikte her yerdedir: Müzik kabiliyetimiz, denge hassasiyetimiz, kalabalıklar içinde yaşadığımız utangaçlık… Dünyaya bakarken devamlı taktığımız bir lens gibidir geçmiş. Oysa ne kadar da şaşırtıcıdır çok azımızın kendi geçmişine ait izleri bu kadar az hatırlıyor olması"
Çok isterdim ananemin annesi ve onun da annesinin fotoğraflarını yerleştirebilmeyi... İzleri görebilmek için!
Çok isterdim ananemin annesi ve onun da annesinin fotoğraflarını yerleştirebilmeyi... İzleri görebilmek için!