1 Mart 2011

Benzemek/Ayrışmak

Hem anneme hem babama benziyorum
ya da ikisine de değil...
Aileler çocuklarının kendileri gibi mi ya da ‘kendileri’ mi olmalarını ister? Hepsi gizliden gizliye kendilerinin gelişmiş modellerini ummazlar mı? Daha mutlu ama kendisinin aynısından bir tane daha!
Çocuk her ne kadar gelecekle bağlantılı olsa da, geçmişi de yanında getirir. Ebeveynler için bu ideal bir geçmiştir ki, masumiyetin, bolluğun, mutluluğun göstergesidir. Her şey mahvolmadan önceki dönemdir. Çocuklar için kurgulanan gelecek, neredeyse bu hiç gerçekleşmemiş geçmişin bir uyarlamasıdır. Sanki bir çocuk doğduğunda zaman geri sarar ve her şey yeniden başlar. Bu zihinsel inşanın göstergesi, çocuklarını kendilerinin bir uzantısı gibi algılayan anne babalardır. Başarılar, hayal kırıklıkları, sevinçler, üzüntüler birbirine karışır. Ayrışmak ya da ayrıştırmak mümkün değildir.
Bu zihinsel benzeşmeyi, fiziksel izler üzerinden tartışan bir araştırmayı paylaşmak istiyorum bugün. Ege Üniversitesi’nden Psikolog Sema Kocaman Arslan’ın “Yeni Doğanı Babaya Benzetme Eğiliminin Evrimsel Psikoloji Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı yüksek lisans tezinin, tartışmalı bulduğum teorik çerçevesinden çok, dikkat çekici saha çalışmasını…
Yeni doğan bebeklerin ebeveynlerinden birine, diğerinden daha çok benzetilip benzetilmediğini belirleyebilmek ve eğer benzetiliyorsa bunun altında yatan süreçleri inceleyebilmek amacıyla yola çıkan çalışma, 3 aşamalı. Son ikisi, ilk bölümde ortaya konan sonuçların sağlaması niteliğinde olduğundan, araştırmanın ilk aşamasıyla yetineceğim.    
Araştırma kapsamında, özel bir doğum hastanesinde doğum yapmış olan annelere, eşlerine, aynı zamanda annenin ve babanın birer akrabasına bebeğin yüz görünümünün ebeveynlerden hangisine daha çok benzediği sorulmuş; yanıtlar not alınmış. Ayrıca, bebeklerin cinsiyetleri, kaçıncı çocuk oldukları, anne-babanın kaç yıldır evli oldukları da kaydedilmiş. Sonuç:
  • Anneler, bebeklerini daha çok babaya benzetiyor.
  • Babaların, anneye ve babaya benzetme oranları eşit.
  • Annenin yakınları da, tıpkı anne gibi, bebeği babaya benzetme eğiliminde.
  • Bebeğin kız ya da erkek olması, babaya benzetilme olgusu üzerinde bir farklılaşma yaratmıyor.
  • İlk bebek yüksek oranda babaya benzetilirken, ikinci bebeklerde böyle bir ayrım izlenmiyor.
  • Evlilik ‘yıllandıkça’ annenin bebeği babaya benzetme eğilimi azalıyor.
Böylelikle, “babalık yatırımının sağlanması için annelerde bulunan babaya benzetme eğilimi” Türkiye’deki örneklemle de doğrulanmış oluyor ve literatürdeki yerini alıyor. Bense annelerin bu ‘yatırımını’ bir açıklamadan çok, toplumsal alana taşıma ve cinsiyet rolleri üzerinden sorun tespiti olarak görme ‘eğilimi’ içindeyim. 
Tüm bu karmaşanın içinde çocuğa düşen de, bu benzerlikler ve benzemezlikler üzerinden kurduğu kimliğini yeniden düşünmek oluyor.