Tam da pembe kurdeleyi çözüp, paketin içindekilere bakmaya niyetlenmişken, kayıtla hem doğrudan hem de sembolik bir ilişki kurabileceğim pembe ajanda çıktı karşıma! Örneklerini yanda görebileceğiniz haberde şöyle deniyordu:
“AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi'nin 15. yılında 15 kadın, AVON Pembe Ajanda 2012 için bir araya geldi. Farklı alanlarda üstün başarılara imza atmış 15 kadın, meme kanserine dikkat çekmek için hayallerinden ilham aldı. Projeye özel tasarlanan büstiyerler ile AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi'ne destek verildi.”
Bir hastalığın ikonik bir sembolünün olması kötü bir fikir olmayabilir. Hatta bu semboller aracılığıyla, kadınların sosyal etkinliklere katılım oranlarının arttığı da iddia edilebilir. Ben bugün, problemli bulduğum bu iki önermeyle de ilgilenmiyorum. Kanserle mücadelenin, “farkındalık yaratma” ve “tedavi” arasına sıkışan pembe dünyasının içine girelim istiyorum. Bunun için de Stacy Malkan’ın “Not just a pretty face: The ugly side of the beauty industry” isimli kitabından önemli bulduğum bölümleri paylaşıyorum:
“…1980’lerde, 'sebep' pazarlayarak aynı fiyat ve kalitedeki mallar arasında tüketici tercihlerini etkileme stratejileri gündeme geldiğinde, kanser, özellikle burada sınırlandırıldığı biçimiyle meme kanseri, şirketlerin kadın dostu bir imaj yaratabilmeleri için oldukça güvenli bir alan yarattı. Bu tema, nasıl tavır alacaklarını bilemedikleri AIDS’e benzemiyordu. Politik olarak doğru bir dil geliştirmelerine, meydan okumalarına gerek yoktu! Hem kurumlara hem bireylere; feminizme bulaşmadan, aktivist olmadan, kemikleşmiş yapıları sarsmadan “dava”yı destekleme olanağı veriyordu.
…Pembe kurdele aslında pembe değildi; pazarlama aracı olarak da düşünülmemişti. 1990’larda kızı, annesi ve kız kardeşi meme kanserine yakalanan Charlotte Haley’in öfkeli ve kararlı girişimi, pembe selinde kayboldu. Haley, 1,8 milyar dolar olan kanser bütçesinin sadece % 5’inin kanseri önlemeye yönelik çalışmalarda kullanılmasına kızgındı. Yemek masasında bir gecede hazırladığı 1000’e yakın şeftali renkli kurdeleleri, bu notu iliştirerek yaşadığı bölgedeki marketlerde dağıttı, destek verebilecek güçlü kadınlara yazdı. Estee Louder’in işbirliği önerisine yanaşmadı. Zira Haley’e göre bu kurdele, kadınları politik olarak aktif olmaya çağıran bir araçtı; ticari olarak kullanılamazdı. Avukatların başka bir renk tercih etmeleri önerisi üzerine Estee Louder, pazar araştırmalarında “stres azaltıcı, sakinleştirici” etkisiyle öne çıkan pembeyi seçti. Pembe, kanserin uyandırdığı duyguların tam tersini yansıtıyordu.
…Meme kanseri farkındalık ayının fikir sahibi ve ana sponsorlarından biri, meme kanseri tedavisinde en çok kullanılan tamoxifen isimli ilacın üreticisi, İngiltere merkezli uluslararası ilaç firması AstraZeneca. Firma 2000 yılına kadar kanserojen kimyevi bir madde olan acetochlor’u da içeren tarım ilaçları üretiyordu; hatta bu pazarın lideriydi. Los Angeles ve Long Beach limanlarına DDT ve PCB boşaltmakla suçlandı; hakkında dava açıldı. Ülke çapında kanser kliniklerini satın aldıktan sonra, 1999 yılında İsveç’li ilaç firması Astra ile birleşti ve daha da büyüdü. Düşünün, dünyanın en büyük kanserojen firmalarından birinin çatısı altındasınız, meme kanseri tedavisi sizin elinizde, önleyici ilaç çalışmalarının yönetiyorsunuz ve 11 merkezde kanser tedavisi uyguluyor ve kendi ilacınızı yazıyorsunuz. Haliyle bu başlık altında verilen tüm mesajları da kontrol ediyorsunuz. Bütün dikkati erken teşhis ve tedaviye odaklayan bu “farkındalık” mamogram çektirmek ve ilaç almakla sınırlı.
Meme kanserinin tıbbi çözümleri, egzersiz ve beslenme ile belirlenen “doğru” yaşam şekilleri, kişisel sorumluluğun önemi yüksek sesle konuşulurken; endüstrinin, kanun koyucuların yükümlülükleri sadece fısıldanıyor. Daha az kadının meme kanserinden öldüğünü duyuyoruz ama ne kadarının kansere yakalandığını konuşmuyoruz."