13 Ekim 2010

Altlandsberg


Altlandsberg
Son 1 senedir daha az tüketmeye, yavaşlamaya, küçülmeye çalışıyoruz. Basitleştirmeye çalıştığımız yaşamımızın bir yansıması olarak da bisikleti, hayatımızın merkezine yerleştirmek için çaba harcıyoruz. Kuzenimin dediği gibi “zaman ve mekân algılarını değiştiren” bu “araç”la ilgili algılarımız, anlayacağınız son derece açık. Haliyle ilk neyi kaydetmek istediğim üzerine kafa yorarken, bisiklet derhal ilk sıradaki yerini aldı.
Bisiklet rotaları üzerine internet sayfalarını çevirirken, Berlin’e 22 km uzaklıktaki Altlandsberg‘te çekilmiş bu fotoğrafa takılıp kaldım. Burası yaklaşık 9 bin kişinin yaşadığı küçük bir kasabaymış. Neredeyse 120 bisikletin duvarda asılı olduğu bu bina da, bir bisiklet mağazası. Mağazanın sahibi Christian Peterson’ın, yerden tasarruf sağlayan, ekstra tabela masrafından kurtaran bu yöntemi, bir pazarlama stratejisi olarak tahlil edilebilir elbette, ama ben bu fotoğrafı bir Alman vatandaşının Berlin Duvarı travmasının ardından duvarla kurduğu yeni bir ilişki biçimi olarak düşünmek istiyorum sanırım.
Ravindra Gujjula
Altlandsberg, İngilizce ulaşılabilen çok az kaynağa göre, leylek yuvalarıyla ünlüymüş. Buraya göçüp konan ise sadece kuşlar değil. İlki 1993 yılında olmak üzere, 3 dönem üst ütse belediye başkanlığı yapan Ravindra Gujjula, Hindistan asıllı bir Alman vatandaşı. 1973 yılında tıp eğitimi için Doğu Almanya’ya gelen Gjjula’nın, % 80 gibi yüksek bir oranla seçimleri kazanmasında, mesleği kolaylaştırıcı bir rol oynamış. İsveçli ve Avusturyalı kadar “yabancı” belediye başkanlarına alışık Almanlar içinse bu başarı, son derece sarsıcı olmuş. Hatta o zamana kadar bilinen, “dışarıdan” seçilen tek yabancı, Berlin Şehir Konseyi'nde görevli olan Kürt asıllı Türkiye vatandaşı İsmail Hakkı Koşan. Bu durum, ilginç bir tesadüften öte, 1960’larda Almanya’ya akan Türler, Hintliler ve kim bilir daha kimlerle açıklanabilir. Şimdilerde Brandenburg Eyalet Parlamento’su üyesi olan Gjjula'nın, özellikle ırkçılık karşıtı politikalar üzerine kafa yoruyor olması sürpriz değil. Sürpriz olan, 2000 yılında yapılan ve Avrupa’da kaydedilen ilk fil yarışının fikir sahibi olması. Yarısı Afrika’dan yarısı Asya’dan getirilen 14 sirk filiyle gerçekleştirilen yarışa gösterilen tepkiler karşısında Gjjula, “Animals have fun” diyerek kendini savunmuş!
Bisiklet üzerine niyet edilen bir yazı, içinden bisiklet geçen bir fotoğrafın izinde, dünyanın bir ucuna, küçük bir kasabaya heyecanla yapılan bir yolculuğa dönüştü. Belki bir gün yolumuz düşer…