Planlanmadan gerçekleşen bir hafta sonu gezintisinin düşündürdükleri üzerinden devam edelim...
Parklardan ilham alarak İstanbul’a nefes aldıran yeşil alanların sayısını öğrenmek üzere Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesine yaptığım ziyaret, maalesef sonuçsuz kaldı. Ama en azından görevleri arasında, “kentin estetik görünümünü destekleyici nitelikteki süs havuzu, kent mobilyaları, çiçek saati ve çiçeklikler tesis etmek” olduğunu öğrendiğim Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün “vizyon projelerini” öğrenmiş oldum! Henüz belli ki “Olsa iyi olur” aşamasında olan fikirler arasında; tema bahçeleri, 4 mevsim parkı, soğanlı bitkiler parkı, çiçek saati, labirent parkı bulunuyor.
Parklardan ilham alarak İstanbul’a nefes aldıran yeşil alanların sayısını öğrenmek üzere Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesine yaptığım ziyaret, maalesef sonuçsuz kaldı. Ama en azından görevleri arasında, “kentin estetik görünümünü destekleyici nitelikteki süs havuzu, kent mobilyaları, çiçek saati ve çiçeklikler tesis etmek” olduğunu öğrendiğim Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün “vizyon projelerini” öğrenmiş oldum! Henüz belli ki “Olsa iyi olur” aşamasında olan fikirler arasında; tema bahçeleri, 4 mevsim parkı, soğanlı bitkiler parkı, çiçek saati, labirent parkı bulunuyor.
“Çiçek saati de ne ola ki?” diye sordum ve öğrendim. Dünyanın pek çok ülkesinde mevcut: Amerika, Yeni Zelanda, Avustralya… Ama sanırım en ünlüsü, İsviçre’nin Cenova kentinde bulunan İngiliz Bahçesi’nde (Jardin Angelis) yer alıyor. 1955 yılında endüstrinin lokomotifi olan saat sektörünü onurlandırmak için yapılmış. Anlaşılan İsviçre’nin “mutlaka görülmeli” noktalarından biri, zira aşağıdaki fotoğrafları bulmak hiç vaktimi almadı. Çiçeklerin kendi “biyolojik saatlerini” gözlemlemenin eğlenceli olabileceği bu saat, kullanılan bitkilere göre yeni görünümler elde ediyor.
Toprağın üzerine çiçekle çizilen saat, bana bir hatırlatma gibi geldi! |
İsviçre’deki bu İngiliz Bahçesi, aslında bir park ve bahçecilik anlayışını temsil ediyor. 18. yüzyıl başlarında ve 19. yüzyıl boyunca tüm Avrupa’yı etkileyen bu akım, Fransız bahçe ve park geleneğine karşı ortaya çıkıyor. Ağaçların uzamasına izin vermeyen, onları düz bir çizgi hizasında diken, perspektif ve optik en son gelişmeleri kullanan geometrik bir plan çerçevesinde hareket eden, kısaca insanın doğa üzerindeki hâkimiyetini vurgulayan Fransız bahçe/park alışkanlığına karşı, doğadan bir manzara gibi.
Doğayı simüle eden parklar, sanayileşmenin getirdiği kentleşme baskısıyla şekil değiştirmiş elbette. Kent Plancısı Zeynep Yılmaz, 2006 yılında sunduğu “Kentsel Parklar ve Kentsel Tasarım İlişkisi” başlıklı tez çalışmasında, erişilebilirliğin önemli olduğu bu dönemde, yerleşimler tarafından çevrelenen mahalle parklarının öne çıktığını yazıyor ve bence oldukça önemli şu tespitte bulunuyor: “Bu parkların fiziksel egzersiz, denetim (velilerin denetiminde oynayan çocuklar) ve organizasyon mantıkları üzerine kurulması bir anlamda endüstriyel kültürün de görüşlerini yansıtıyor.”
Sosyal ihtiyaçlar kadar, ideolojik düzen de park/bahçe üzerinde kendini hissettirebiliyor! |
Kentsel parklar tarihi modellere ayrılabilir, birbirinden kesin farkları olabilir ancak bugün bu modellerin hepsini yansıtan parklar bulmak mümkün. Yenilerini de… Örneğin 2009 yılında İngiltere’de Royal Horticultural Society tarafından verilen en yaratıcı bahçe ödülünü kazanan Parfüm Bahçesi bunlardan biri. 400 yıl önce I. Elizabeth’in kendisine özel hazırlanmasını istediği parfümden yola çıkan bahçe, o günden bugüne kokuya yapılan bir yolculuğu temsil ediyor. Etrafını kozalaklı bitkilerin çevrelediği bahçenin merkezindeki çelik yapının içinden yükselen kollar, tıpkı bir taç yaprak gibi güneş panellerini ve yağmur depolama sistemlerini gizliyor. Parfümün yapılışına canlı canlı tanık olduğunuz bu bölüm, her bir bitkinin burada görevli olduğu bahçeyle çevrili. Misssss...