11 Ocak 2011

Mutlu Mezarlık


Evimin hemen yanında bana çarpan,
ölümüme sebep olan, 
tüm ailemi acıya terk eden taksi şoförü, 
bütün dünyada bula bula Sibiu’yu mu buldun? 
Cehennemde yan!
Romanya’nın kuzeybatısında, Sapanta adında, yaklaşık 5000 kişinin yaşadığı bir kasaba.
Çekim merkezi haline gelmiş bir mezarlık.
Ellerinde kameralarla, “sakinlerinin huzur içinde uyumalarına izin vermeyen” bir kalabalık. 
Her biri ölen kişinin hikâyesinden izler taşıyan, kimliğe dönüşmüş mezar taşları/ağaçtan yapılmış haçlar.
Kiminin neden öldüğü resmediliyor, kiminin iyi anları, kişisel özelliği ya da işi… Halı dokuyanlar, ekmek yapanlar, odun kesenler, tarla sürenler, koyun güdenler, müzisyenler, kasaplar, masa başındaki öğretmenler, alkolikler!
Resimlere yazılar/şiirler eşlik ediyor; artık yaşamayan bu insanlar, birinci ağızdan anlatıyor!
Geçtiğimiz akşam, göz ucuyla takıldığım bir belgesel vesilesiyle, zorunlu bir karşılaşma/tanışma oldu benimki. Uzun süre anlam vermeye çalışarak okudum mezarlıkla ilgili bulduğum metinleri. Burası, “ölümü trajik bir son olarak algılamayan” insanların “mutlu” mezarlığıydı. Gheorghe Pop ise, biri öldüğünde kapısı çalınan ilk kişi.
1930’larda başladığı bu işi, şimdilerde müze olarak ziyaret edilen evinin hemen arkasında, yetiştirdiği öğrencilerin halen çalıştıkları küçük atölyesinde, ölene kadar sürdürmüş. Çiftçilik de yapan Pop, küçük yaşta babasını kaybetmiş; annesinin hastalığı yüzünden de okula gidememiş. Küçük mobilya ve dekorasyon işleri, bu yöne evrilmiş!
Nasıl bir resim yapacağına ve bu resmin ne söyleyeceğine kendi karar vermiş hep. Yazdıklarına itiraz eden bir aile üyesi de çıkmamış:
"Yazdıklarım bir insanın gerçek öyküsü. Eğer içiyorsa içiyordur, eğer çalışmayı seviyorsa çalışıyordur. Burası küçük bir kasaba. Gizli yoktur buralarda.”
Adım Gorba Mihai. Burası benim uzandığım yer. 
Bir manastırda büyüdüm. Her gün tanrıya dua ettim.
Kimseye zarar vermedim. 
Bir eş ve aile kurmanın zamanı geldiğinde,
bu kasabaya geldim. Vasileanu’nun damadı oldum. 
Yapmaktan en çok hoşlandığım şey, 
akşam başlayıp ertesi güne kadar içmek. 
Acılarımı böyle unutuyorum.
  • "Burada yatıyorum. Adım Stefan. Yaşadığım sürece içmeyi sevdim. Karım beni terk edince, üzgün olduğum için içtim. Sonra mutlu olmak için daha çok içtim. Bir süre sonra karımın beni terk etmesi o kadar da kötü değildi; çünkü arkadaşlarımla içtim. Çok içtim ama hâlâ susamış hissediyorum. O yüzden dinlendiğim bu mekâna gelen kimse, bir şişe şarap bırakırsa sevinirim.”
  • "Adım Pop Toader. Bardağımda içki, klarnet çaldım. Yaşadığım sürece sürekli yemeği ve içmeyi düşündüm. Bir de klarnet çalmayı… Zavallıydım; çünkü eşimi kaybettim. Ama sizin için neşeyle şarkı söylüyorum, kendime söylediğim gibi değil."
  • 1977’de hayatını kaybeden Gheorghe Pop, kendisi için de bir tane yapmış: “Dinleyin beni, söylediklerim yalan değil. Kimse için kötülük dilemedim. İyilik isteyen herkesin yanında oldum. Fakir dünyamda, hayat zordu. Burada, ailemin yanında dinleniyorum. Askere gittikten sonra kendime bir araba aldım, bütün ülkeyi dolaştım; pek çok arkadaşım oldu. Şimdi bu dünyada çürürken, gençliğimi iyi yaşadım diyorum.”
Tarihleri yazsa da, kimin hikâyesinin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmeye imkân var mı? Başkalarının acıları ancak kendi acımızı örtmez mi? Çünkü, istediği kadar küçük ve gizli olsun, bilebileceğimiz tek dünya, kendi dünyamız değil mi?